Nice bozgunlar, hüsranlar yaşadım
Yeryüzü meydanında..
Yoruldum, usandım
Ve kayıtsız şartsız, “eller yukarı”
Teslim oldum..
En çok umutsuzluk yordu beni
Kolumu kanadımı kırdı,
Sonrada özgürleştirdi..
Umudu tükenenin
Bir beklentisi, talebi de
Kalmıyor ki kimseden..
Özgürlük iyi geldi bana!
Kurtuldum gemlerimden,
Bentlerimden, prangalardan..
Açıldım yükseklere, göklere
Bir tutam ateş kopardım güneşten yüreğime..
Dolunayın yamacından seyreyledim dünyayı,
Yıldızlar topladım geceden avuç avuç..
Bulutlara takıldım ellerim dolu,
Yağmurlarla indim denizlere..
Enginlere açıldım fora yelken,
Derinlere daldım mercan kayalıklarına;
İnciler topladım, denizkızlarıyla oynaştım doya doya..
Bir altın kumsalda açtım gözlerimi sabaha
Işıl ışıl bir günün doğumunu izledim denizden
Ve estim rüzgârlarla,
Dağları, vadileri, ormanları
Koklayarak, okşayarak, öperek..
Sonra düştüm toprağa bir tohum gibi
Kök saldım derinliklerine sırlarına..
Ve bir bahar şafağında
Sürgün verdim ulu bir dağın başında..
Başımda ilham perilerinden halelerle,
Fanilerden umut kesip felaha ermiş
Garip bir dervişin dizi dibinde
Seyre daldım insanlık âlemini..
Vehme-zana dayalı yargıları,
Korkuları, umutları ve hiç tatmin olmayan
Arzu ve istekleri vardı..
“Bir varmış bir yokmuş” tan ibaret
Fani yaşamlarını, ne de ciddiye alıyorlardı!
Bir kulaç ötesinden bile bihaber oldukları
Sonsuz zaman deryasında,
Yüzlerce fersah ötelere dair
Hesapları, planları, vaatleri vardı..
Firavunları, kralları, sultanları da vardı ki,
Kendi canlarına bile malik değilken
Yer benim gök benim diye haddi aşanlar!
…
Hayretler içerisinde
Seyre dalmışken fani âlemi,
Hüt Hüt kuşu fısıldadı kulağıma
Yaşamın sırlarını;
“Her şeye rağmen sevmek!
Her şeye rağmen iyi olmak!
Ve hep iyilerin, doğruların safında yer almak!”
İster ötelere inan, ister inanma!
Hesap gününe, cennete, cehenneme..
Ancak yaşadığın gibi öleceksin bunu da unutma!
Yaşam gerçeğinin sırrına ermişlerdensen eğer
Ne güzel; yüzünde tatlı bir tebessüm ve tevekkülle
Çıkarken son yolculuğuna,
Üç beş kişi ya da üç beş bin kişi gelmişler seni uğurlamaya..
Matem yok, keder yok,
Yüreklerinde biraz haz - birazcıkta hüzün
Gözlerinde de bir iki damlacık yaş..
Şükranla, minnetle ve özenerek
El sallamaktalar ardın sıra..
..
Birde, değilsen eğer o sırra ermişlerden;
Pişmanlıklar, keşkeler ve incittiğin canların ahları..
Gül benzin kararmış, gönlün daralmış
Ayrılık vakti de gelip çatmış..
Kim bilir, belki de sevinenler bile olacaktır
Bir daha dönmemek üzere bu son gidişine..
..
Derviş “Hu” deyip kalktı!
Hayy deyip ellerini semaya açtı!
Yeri göğü kucakladı!
Sonra büktü boynunu;
“Hak; ölü vicdanları dirilte,”
İsmail Hakkı Kavurmacı
Alev Alev Güller
bir güzel gördüm dostlar
güzelden öte
ateşten bir damla düştü gönlüme
alev alev güllerle yüreğim
döndü bir gül bahçesine
gece rengi saçların gölgelediği
az hüzünlü nazlı ay gibi bir yüz
ve bir çift zümrüt yeşili
okyanuslar kadar engin göz doğdu dünyama
güldü bahtıma
sabaha aydınlık ışıl ışıl yüzünden yansımış
akşama hüzün pırıl pırıl gözlerinden damlamış
kar çiçeği sadeliği
papatya zarafeti ondan almış
ilk baharın ilk sabahı
yeşil yaprak üstünde
bir çiğ tanesi berraklığında yüreği
gökkuşağı renklerinde hayalleri var
serçeler cıvıldaşır gülüşüyle
tebessümü med-cezirler oluşturur yüreklerde
melekler ağlaşır hüznüyle
yağmurlar yağar bulutlar dağılır sevgisiyle
………..
coştu yüreğimde dalga dalga denizler
damlalar sıçrar ancak kalemime şimdi dostlar
yürek isyankar
dil lal
gözler ama o güzelden gayriye
söz aciz
kalem aciz
nota aciz
o güzeli tarife
İsmail Hakkı Kavurmacı
Kayıt Tarihi : 20.3.2003 23:02:00