Bu Pazar sabahı,
Ulu Şehrin Ulu Camisinde bulduk kendimizi..
Bir lütuftu sanki bu Ulu Mabedi böylesine sessiz, böylesine tenha bulmak... Ulu Cami, namaz vakitlerinde olduğu gibi, ibadet saadetleri dışında da, Bursa'mızı ziyaret eden yerli-yabancı turist kafileleriyle tıklım tıklım dolu bir vaziyettedir her zaman..Ellerin de kameralarla, cep telefonlarıyla fotoğraf çekenler, koşuşturan çocuklar, sütunlardaki el yazması panoları hayranlıkla izleyen,
neredeyse her milletten insanlar..
Yıldırım Bayezid tarafından 1396- 1399 yılları arasında, Mimar Ali Neccar'a yaptırılan abidevî eser, erken dönem Osmanlı sanatının en önemli örneğidir. Açılışında ilk hutbeyi Somuncu Baba'nın verdiği bu kutlu mekânın ilk İmamı da Mevlid-i Şerif'in yazarı Süleyman Çelebi'dir. Tarihi boyunca olağanüstü hallere sahne olan cami; menkıbeler ve büyük alimlerin eserlerinde Mescid-i Haram, Mescid-i Nebevî, Mescid-i Aksâ ve Şam'daki Emeviyye Camii'nin ardından beşinci ziyaretgâh olarak zikredildi.
Somuncu Baba, Emir Sultan Hazretleri, Molla Fenârî, Üftade Hazretleri, İsmail Hakkı Bursevî, Niyazi Mısrî ve daha nice ulu kişiler buranın mana iklimini zenginleştirdi. Osmanlı Devleti'nin kuruluşundan tam 100 yıl sonra yapılan cami, yirmi kubbeli geniş iç mekânıyla, Selçuklulardan beri süregelen ulu cami tipinin en gelişmiş örneğidir.
Bu Mübarek Mabedin, duvarlarında ve kolonlardaki levhalarda, en usta Hattatların el yazması orijinal eserlerinde, Ayet-i Kerimeler, Esmalar, Dualar ve Hadisi Şerifler yer almakta ve her birisinde ayrı bir ‘sır’ gizli olduğu söylenmektedir.
Bu gün, Camide karşılaştığımız bir zatı muhterem, Caminin ana kapısından girişte sağ tarafta kalan duvarın ortalarında yer alan büyükçe bir panonun sırrını anlattı bize. Oldukça büyük bir pano üzerine, "Subbuhun, Kuddusün” zikrinin yazıldığını söyledi. Detayını alttaki videomuzdan izleyip dinleyebilirsiniz.
Maalesef bu beyefendinin ismini not almak gelmedi aklımıza. Ancak çoğunlukla orada olduğunu söyledi, hatta vaktimiz olsaydı daha fazla bilgilerde verecekti.
İleriki günlerde, Ulu Şehrimizin bu Ulu Camisi hakkında, İnşallah kendi gözlem ve düşüncelerimi de yazacağım. Ancak şimdi sözü daha fazla uzatmadan, çektiğim fotoğraflar ve videoyla beraber, Bursa Ulu Cami adına hazırlanmış bir kaynaktan aldığım bilgileri aktaracağım.
Meşhur bir rivayet vardır, Ulu Camimizle ilgili:
Somuncu Baba, Caminin yapıldığı sıra her gün inşaat alanına gelir, işçilere hayrına somun dağıtırmış.
Bir gün yine orada ekmek dağıtırken, Hızır Aleyhisselam’ında orda olduğunu fark etmiş ve kolundan tutarak, "tanıdım, sen Hızırsın, eğer her gün bu Camide namaz kılacağına dair söz vermezsen buradaki herkese senin Hızır olduğunu söylerim" demiş.
Hızır Aleyhisselam’da, her gün, beş vakit namazdan bir vaktini burada kılacağına dair söz vermiş. Fakat hangi vakit geleceğini bildirmemiş!
Rivayet odur ki, Hızır Aleyhisselam, her gün bir defa olmak üzere
Ulu Camiye gelip, Kıble duvarındaki Vav harfi önünde Namaz kılmaktaymış!
Bu rivayetten dolayı olsa gerek, Hızır’la beraber namaz kılmak umuduyla, Vav’ın önünde namaz kılanlar hiç eksik olmaz.
Bursa Ulu Camii'nin Tarihi ve Şifreleri
2215 metrekare alan kaplayan Ulu Cami, her biri dörder kubbeli 5 bölümden oluşur. Hemen hemen eşit büyüklükteki 20 kubbesinin ortasındaki kubbe açık olarak yapılmıştır. Telle örtülü bu orta kubbeden giren yağmur damlaları havuzda toplanır, ışık ise camiyi aydınlatırdı. Günümüzde kubbe camekanla kaplı olduğundan yağmur suyu toplama işlevini kaybetmiş ama aydınlatma görevi devam etmektedir.
Ortadaki kubbenin altında havuzlu, 18 köşeli bir şadırvan bulunur. Ulu Cami’nin özelliklerinden birisi olan şadırvanın yapılma nedeni şöyle hikaye edilir: Cami yapımı için arazi istimlak edilirken, şadırvanın bulunduğu yerdeki toprak parçasının sahibi olan hanım, arazisini satmak istememiş ve arazi zorla alınmış. Ancak daha sonra, zorla alınan yerde namaz kılınmaz düşüncesiyle o yere şadırvan yapılmıştır. Şadırvanın 65 metrekareden ibaret olduğu düşünüldüğünde doğruluğu şüpheli bir hikayedir. Caminin üç adet kapısı vardır.
İçindeki şadırvan ve duvarlarında yer alan dev boyutlardaki yazılar , Ulu Cami’nin kendine özgü özellikleridir.
Günümüzde Ulu Cami’de 21 hattat tarafından yapılmış 45 levha, 87 duvar yazısı bulunmaktadır.
Ulu Cami’nin
Devaklı Abdülaziz oğlu Mehmet tarafından yapılan taç kapısı, sert ceviz ağacından hiç çivi kullanılmadan yapılmış minberindeki ağaç işçiliği birer şaheserdir. Minber, kainatı temsil eder. Üzerine güneş sistemi kabartma bir formla işlenmiştir. Gezegenler, güneşe uzaklıkları ve büyüklüklerinin oranları doğru olarak yerleştirilmiştir.
Mihrabın sağ tarafında,
Kabe Kapısının örtüsü muhafaza edilmektedir. Mısır Seferi’nden sonra,
Halife olan Yavuz Sultan Selim, Mekke’de onarıma girişmiş, bu arada Kabe’nin örtüsünü İstanbul’dan gönderilen yeni örtü ile değiştirmiştir. Yavuz, eski örtüyü ise Bursa’ya getirtip Ulu Cami’ye hediye etmiş ve kendi elleri ile taşıyıp asmıştır. Saf altın iplik ile üzerine ayetler işlenmiş bu örtü, yüzyıllar boyu kararmadan kalmıştır. Ancak yapılan bazı hatalı restorasyonlar sonucu caminin rutubet alması üzerine işlemeleri dökülmüş olduğundan günümüzde ayetler ancak parlak ışık altında görülebilir.
Namaz kılma alanı bakımından Türk tarihinde yapılan en büyük camidir. (Süleymaniye, Sultanahmet gibi diğer büyük camilerin büyüklüğü duvarlarla çevrili avluları ile birliktedir. Ulu Cami ise alçak tavanlı, çok kubbeli ve sütunlu olduğu için daha küçük olduğu izlenimi verir ama gerçekte namaz kılma alanı en büyük camidir.)
Ulu Cami, kimi din adamlarınca İslam’ın 5. en yüksek mertebesindeki ibadethane olarak kabul edilmiştir. (İslam’da en yüksek mertebeli cami, Mekke’deki Mescid-i Haram, diğerleri Medine’deki Mescid-i Nebevi, Kudüs’teki Mescid-i Aksa, Şam’daki Emeviye Camii’dir. Beşincilik kimilerine göre Anadolu’da inşa edilen ilk cami olan Diyarbakır’daki Ulu Cami’ye aittir; ancak Emir Sultan, Akşemsettin, Molla Gürani gibi din adamlarının konuşmalarına göre beşincilik metresi Bursa’daki Ulu Cami’nindir.) Ulu Cami’nin kutsallığı, yapıldığı devirde din adamlarının ve evliyalarının gösterdiği ilgiden gelir (Yapılmasını teklif eden Emir Sultan; ilk namazı kıldıran Somuncu Baba; ilk cemaati Emir Sultan, Molla Fenârî, Yıldırım; ilk imamı Süleyman Çelebi; müezzinlerinden birisi Üftade Hazretleridir.)
Cami yapımı sırasında işçileri sürekli güldürerek yapımı geciktiren demirci ustası Kambur Bali Çelebi (Karagöz)’ün Yıldırım Bayezıd tarafından öldürtüldüğü çok sık tekrarlanan bir hikayedir.
Mevlit yazarı Süleyman Çelebi ömrü boyunca Ulucami’de imamlık yapmıştır. (Türbesi Çekirge’de, mezar taşı Muradiye’de bulunmaktadır.)
Ulu Cami hakkında geliştirilen çeşitli hurafeler vardır. (Kıble duvarındaki vav işaretinin yanında Hızır Peygamber’in bulunduğu, işaretin önünde namaz kılanların her duasının kabul olunacağı; caminin kuzeybatı penceresindeki parmaklıkların Davut Peygamberin demirleri olarak tanıtılması ve o parmaklıklara yapışarak dua edilmesi gibi).
İsmail Hakkı KAVURMACI
VAV’LARDAN ÇEKİNİN
Ulu Camii'nin ana kapısından girişte, sol taraftaki duvarda yer alan, üzerinde değişik şekil verilmiş, dört tane Vav harfinden oluşan büyükçe bir levha bulunmaktadır.
Vav harflerinin içine ise müsenna olarak 'İttaku’l-vâvât' diye bir ifade yazılmıştır. Hadis olarak geçen bu önemli ikaz; “Vav’lardan çekinin” anlamını taşıyor. Bu hadiste Allah Resulü (SAS), insanları sorumluluğu büyük olan şeylerden sakınma noktasında uyarıyor ve “Vav’lardan sakının, çekinin” diyor.
Örneğin vali, veli, varis, vekil, vezir olmanın, vakıf malını değerlendirmenin, vallahi yemininde bulunmanın ağır sorumluluklar getirdiğini hatırlatıyor, vazifeleri yerine getirirken hassas olmayı ve ölçülü davranmayı tavsiye ediyor.
Bu levha, bir resim olarak ters çevrilip bakıldığında ise, ürkütücü bir görünüm oluşmaktadır.