Bugün, Bursa AK Parti İl Başkanlığı’na uğrayarak, Basın Danışmanı İsmail Hakkı Yoğurtçu Beyi ziyaret ettim. İsmail Hakkı Bey, özendiğim karakter özelliklerine sahip bir güzel insan. Bu cümleyi yazdığımda “karakterin” sözlük anlamı tam olarak nedir diye merak ettim ve google’ye sordum?
Karakter, “Bir bireyin ya da topluluğun kendine özgü olan, onu başkalarından ayıran temel belirti, onun davranışlarını belirleyen ana özellik.”
İsmail Hakkı Beyin, benim fark edebildiğim en belirgin karakter özellikleri, sakin ve mütevazı olmakla beraber yüzünden tebessümün hiç eksik olmamasıdır.
Hal hatırlık bir sohbetimizin ardından, İsmail Hakkı Bey, iki adet kitap hediye etti bana.
Bunlardan birisi, bursadabugun.com Köşe Yazarlarından Gazeteci Selahattin Adıgüzeller’in, köşe yazılarından oluşan, “Ne Yazayım Abime?” isimli kitabıydı. Çok hoş bir üslupla yazılmış bu kitabın bir kısmını, eve gelir gelmez okudum.
Kitapta yer alan ve çok hoşuma giden, “Yüzme Bilmeyen Balıkçı Baba” başlıklı şiirin, baştan ikinci kıtasıyla, son kıtasına, Şairinin hoşgörüsüne güvenerek, yazımda yer verdikten sonra, oldukça ilgimi çeken, “Ağla Gözlerim Ağla” başlıklı yazı hakkında da birkaç şey yazacağım.
Evlat;
Deniz gibidir bu yaşlarda hayat
Yavru martı kanadı misali çarpar yüreğin aşk karşısında
Oltaya takılmış balık kadar
Çaresiz hissedersin bazen kendini
..
Evlat;
Deniz gibidir bu yaşlarda hayat
Yüzmeyi bilmeyen şu balıkçı babandan sana naçizane nasihat
Yarınlarına vurgun yemeden ulaşmaya bak
Bakışların korsanlara korku versin
Martılara sevgi ve şefkat!
“Ağla Gözlerim Ağla”, başlıklı yazıyı okuyunca, “Japonların, Gözyaşı Öğretmenliği” uygulaması başlattıklarını ilk kez duymuş oldum ve şaşırmakla beraber sevindim! Neden sevindim, çünkü ağlamaya hasret kalmış bir insan olarak!!! ağlamanın, insanı rahatlatacağına inanmaktaydım ve bu inancımı destekler bir uygulamadan da haberdar olunca heyecanlandım!
On gün kadar önce, efkârlanmış, ağlamakla ilgili kaba-taslak bir şiirde yazmıştım!
Gövdesini, yosunlar saran, bağrında yaralar açılan
Bir ağaç kadar sessiz ve çaresizim..
Bedenimi, baştan aşağı ağrılar sarmış,
Ruhum, sancılarla kıvranmakta,
Canım öylesine acımaktaki..
Şifa olmasa da
Birkaç damla gözyaşım,
Ağrılarımı,
Bir nebzecikte olsa hafifletecek..
Fakat kurumuş gözlerim!
Suyu çekilmiş bedenimin..
Bir damlacık gözyaşı,
Elmas değerinde şimdi benim için..
Sonra bu konuyla ilgili internette araştırma yapınca, ta 2018 yılında yapılmış bir habere rastladım ve cahilliğimden utandım!
Haber şöyleydi:
The Japan Times gazetesinin aktardığına göre, Japonya'da okul ve işyerlerinde stresten kurtulmak ve psikolojinin korunması için öğrenci ve çalışanlar ağlamaya teşvik ediliyor.
Uzmanlar, mutluluk veya üzüntüden kaynaklı gözyaşlarının, otonom sinir sistemini rahatlattığını düşünüyor.
GÖZYAŞI ÖĞRETMENİ
Eski bir lise öğretmeni olan 43 yaşındaki Hidefumi Yoshida, 'gözyaşı öğretmeni' olarak 5.5 yıldır ülke çapındaki okul ve işyerlerinde insanlara ağlamanın faydalarını keşfetmeleri için dersler veriyor.
GÜLMEK VE UYUMAKTAN DAHA ETKİLİ
Eski öğrencilerinin kendisine açılıp ağladıktan sonra danışmanlık için daha seyrek geldiğini belirten Yoshida, ağlamanın stresle başa çıkmak konusunda gülmek ve uyumaktan daha etkin olduğu görüşünde.
HAFTADA BİR KEZ AĞLA, STRESSİZ YAŞA
Haftada bir kez ağlamanın stressiz bir yaşam sürmeyi sağlayacağını savunan Yoshida, insanların ağlamanın sağlık üzerindeki olumlu etkilerini keşfetmeleri için 2014'ten beri çeşitli faaliyetler düzenliyor.
Japonya'da 50'den fazla çalışanı olan işyerleri için stres kontrol programı zorunlu.
YOĞUN TALEP VAR
Dolayısıyla 'gözyaşı öğretmeni' de 2015'ten beri okul ve şirketlerden ağlama dersi vermesi için yoğun talep alıyor.
Benim yıllardır, stresten kurtulmak veya rahatlamak için ihtiyaç olarak hissettiğim “ağlamanın rahatlatıcı özelliğini”, Japonlar 2015’ten beri uygulamaktaymışlar!
Sayın Selahattin Adıgüzeller’i, harika kitabından dolayı tebrik ederken, böyle bir bilgiden haberdar olmamı sağladığı içinde şükranlarımı sunuyorum. Fakat yazısının son kısmına katılmadığımı belirtmeden de geçemeyeceğim!
Selahattin Bey, “Bizim Ülkemizde de uygulansa bir faydası olur mu acaba” diye sormuş ve farklı açıdan değerlendirerek yazısını sonlandırmıştır.
Bende yazımı sonlandırmadan, Nilüfer Belediyesi ve Belediyenin Park ve Bahçeler Müdürlüğü iletişim birimi görevlilerine, özellikle de Özlüce taraflarındaki parklarda görev yapan, tanışamadığım bir çalışana teşekkürlerimi sunuyorum.
Geçenlerde Özlüce Metro İstasyonuna yakın bir parkta gözlüklerimi unutmuştum. Nilüfer Belediyesi iletişim hattını aradım ve karşıma çıkan görevliye durumu anlattım. Oldukça ilgi gösterdi ve “Park ve Bahçeler Müdürlüğüne” aktardı. Buradaki görevliye de söyledim. Oda, “araştırıp size döneceğiz” dedi ve kısa bir süre sonra beni arayarak park görevlisinin bir gözlük bulduğunu, kendisinin benimle iletişim kuracağını bildirdiler.
Dedikleri gibi, gözlüğümü bulan arkadaş, gözlüğün resmini atarak bana ait olup olmadığını sordu. Bende bana ait olduğunu söyleyince, gözlüğümü parkın yanı başında ki, 29 Ekim Muhtarlığına teslim ettiğini bildirdi ve bende bugün gidip gözlüğümü aldım.
Ayrıca yine bugün, bir işim dolayısıyla uğradığım, Hüdavendigar Mahallesi Muhtarlığında, Muhtar Sayın Mustafa Pala’ya da ilgilerinden dolayı şükranlarımı sunuyorum.
Ve bugünlük son söz; “ Vatanını en çok seven, görevini en iyi yapandır!”