Dev cüsseli iri kayalar ve her yanı kaplayan taşlarla heybetli ağaçlar arasında ilginç, ilginç olduğu kadarda yaman-acımasız bir mücadele başlamış ve görünüşe göre tamda bu amansız mücadelenin en çetin yerinde zaman donmuş, herkes olduğu yerde dona kalmış. Kimi ağaç, kocaman bir kayayı bir lokma gibi, ısırmış, yarısı ağzında yarısı dışarıda öylece kalmış, kimi taşlarda bir çakal sürüsü gibi, bazıları ağacın köküne saldırmış, bazıları da sırtına-karnına yapışmış! Ağaç ise, can havliyle kaçmaya çalışır bir vaziyette kala kalmış!
Ve Koskocaman Bir Irmağı Yutan Taşlık Bir Alan!
Fantastik-gizemli filmlere plato olabilecek bu efsanevi ortamda, kayalar üzerinden atlayarak ve birbirinden ilginç kaya-ağaç manzaralarını fotoğraflayarak yukarılara, Kaplıkaya vadisinin girişine doğru yöneldim. Biraz ilerledikten sonra gürül gürül bir su sesi duymaya başladım, kısa süre sonrada tam vadi girişinde çok hoş yapay bir şelaleyle karşılaştım.
Ve şaşırıp kaldım! Çünkü yapay çağlayandan gürül gürül dökülen su, içerisinde bulunduğum kuru ırmak yatağına doğru akmakta ancak hemen çağlayanın 5-10 metre ilerisinde kayalar arasına sızıp kaybolmaktaydı!
Ormanın ortasında, gerçek bir ırmağın yanı başında olmasam burayı park ve bahçelerde düzenlenen süs havuzlarına benzeteceğim. Ancak durum öyle değil, karşımda gerçek bir ırmak ve bir çağlayan var, öyle küçücük bir su akıntısı da olsa bu kadar şaşırmazdım tabi ki. Kaplıkaya vadisinden coşkuyla akıp gelen ırmak, yukarıda da bahsettiğim gibi yapay çağlayandan gürleyerek dökülmekte ve dökülen su hemen çağlayanın önünde kayalar arasına sızıp kaybolmaktaydı! Anladığım kadarıyla yapay şelale gibi suyun yer altına sızması da aslında doğal bir olay değil yapay bir durum. Rivayete göre burada yer altında oluşturulan bir kanal marifetiyle su, Şehrin alt başına aktarılmaktaymış.
Çağlayan vadinin girişine kurulmuş. Her iki yanı, birkaç mağara oyuğunun da bulunduğu oldukça dik ve sarp kayalıklar. Çağlayanın sağ yanından tırmanıp, büyükçe bir mağaranın bulunduğu alana çıktım, buradan da fotoğraflar çektikten sonra vadinin içlerine doğru, Zeyniler Köyünün alt tarafına ilerlemeye başladım.
Kaplıkaya Uludağ'ın Bağrında Görkemli Bir Vadi ve Tepesinde Çalıkuşu'nun Kahramanı Feride'nin Köyü, Zeyniler!
Kaplıkaya, Uludağ'ın bağrında oldukça görkemli bir vadi. Heybetli ağaçlarla örüntülü ve orta yerinden de gürül gürül bir ırmak akmakta! Bir süre vadi içerisinde yürüyüş yapıp fotoğraflar çektikten sonra, dağa tırmanarak, vadinin yukarısında, tepeye yakın bir yerde bulunan Zeyniler Köyüne ulaşmaya niyetlendim. Reşat Nuri Güntekin’in meşhur 'Çalıkuşu' romanının başkarakteri Feride'nin çocukluk yıllarının geçtiği köy olarak bilinen Zeyniler'e, tırmanmaya başladım. Ancak hiç de kolay olmadı! Yerlerin çalılarla kaplı olduğu sık bir orman içerisinde yürümek oldukça yorucu ve zordu. Beni köye çıkaracağını umarak bir patikayı izlemeye başladım fakat patika köye değil, Teleferikten başlayarak Zeyniler Köyüne çıkan, ‘Z’ yolu olarak adlandırılan yolun epeyce alt tarafından yamaç aşağı dönerek şehre indirdi.
Merak ediyorum, acaba Bursa Büyükşehir veya Yıldırım Belediyesinin bahsettiğimiz kayalık alan ve Kaplıkaya vadisiyle ilgili projeleri var mıdır?
Not: Bu yazıyı hazırladıktan sonra tekrar yolum Kaplıkaya civarına düştü. Fırsat bulmuşken, yazı da henüz yayınlanmamışken acaba Kaplıkaya dere boyunda herhangi bir değişiklik olmuş mudur diye bir bakayım dedim ve yazıda bahsettiğim güzergâhı takip ederek Kaplıkaya Vadisi girişindeki yapay şelaleye kadar yürüdüm. Şelaleye kadar, ortamın biraz daha kirletilmesinden başka bir değişiklik yoktu. Birde önceki gezimde gözümden kaçan, yaralı ağaçların yakınlarında yapay, derme çatma mağara-kulübe karışımı bir yapıyı fark ettim. İçerisine göz attım. Tabanına bir karton serilmiş, duvarına da “lütfen tuvalet yapmayın” diye bir not yazılmış.
Bu ilginç yapıyı da fotoğrafladıktan sonra şelaleye ulaştım. Ancak daha şelaleyi karşıdan görür görmez biraz şaşkınlık birazda da hayal kırıklığı yaşadım! Çünkü şelale kurumuştu! İyice yaklaştım, betondan yapılmış şelalenin dibine kadar gittim. Daha önceleri gürül gürül çağlayarak suların döküldüğü bu yapay şelaleden şimdi şırıltıyla küçük bir su akıntısı vardı. Fakat şelalenin hemen önünde, üzerlerinde durduğum kayaların altından homurtuyla akan bir su sesi gelmekteydi. Herhalde su, şimdide şelalenin ardındaki kayaların altına sızmakta ve anlaşılan ırmak halen yer altında akışını sürdürmekte.
Başka bir gezi yazısında buluşmak umudu ve dileğiyle hoşça kalın..
İsmail Hakkı Kavurmacı