Yeryüzünde her zaman barışın egemen olmasını gönüller arzu eylese de biliyoruz ki insanoğlu var olduğu andan itibaren iyilikle-kötülük, başka bir deyişle hak ile batıl arasında daima bir mücadele ve savaş başlamıştır ve görünen odur ki bu mücadele ve savaş kıyamete kadar da devam edecektir.
Kimseye saldırmak veya savaşmak gibi bir düşüncemiz olmasa bile, özellikle zamanın bu aşamasında yine de her zaman silaha ihtiyacımız vardır ve en önemlisi de elindeki silahlar kendine özgü olmalı ve başkalarınınkinden de daha güçlü ve etkili olması gereklidir.
Osmanlı Devleti’nin özellikle 17. yüzyıla kadar yaptığı askerî mühendislik eserlerine bakıldığı zaman dünyanın büyük oranda önünde olduğu görülür. Bu yüzyıldan sonra ise sanıldığı gibi tamamıyla geri kalmış bir askerî teşkilatlanma olmayıp, ortaya çıkmakta olan yeni askerî teçhizat, ve teşkilatlanma daha ileri seviyede olan devletleri takip etmiştir.
Osmanlı’nın bu süreçten sonraki başarısı ise kendi icad etmediği askerî ürünleri, kendi teşkilat ve donanım yapısına göre uyarlamasıdır. Bu, küçümsenecek bir başarı olmadığı gibi, şu anda ortaya hangi ürün çıkarsa çıksın, diğer ülkelerin hemen taklit ettiği de hesaba katılırsa, bunun çok gerekli olduğu rahatlıkla anlaşılır.
Fakat 20. yüzyılın başlarına gelindiği zaman Almanya’dan satın aldığımız Geoben ve Breslau (Yavuz ve Midilli) gemilerinin teknolojileri bizde olmadığı gibi, bu geminin kullanımının öğrenilmesi için de personelin 2 senelik bir eğitimiyle mümkündü.
Peki, Türkiye, 100 yıl önce kendisinde olmayan gemileri satın alma seviyesinden, günümüzde kendi savaş gemisini yapma seviyesine nasıl geldi? MİL-GEM projesi kapsamında kendi korvetini üreten, Afrin’de neredeyse yüzde 100 oranında kendi silah-mühimmatını kullanan bir ülke haline nasıl dönüştü?
İlk kıvılcımlar, 1964’te başladı. Kıbrıs meselesinde, Türkiye’nin müttefiki olan ülkeler, Türkiye’ye ambargo uygulayınca 1965 yılında Türk Donanma Cemiyeti kuruldu. 1970’de kurulan Türk Hava Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı kuruldu. 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sonrasında da bu vakıflar birleştirilerek, 1975’te Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı ve yine aynı sene ASELSAN kuruldu. Fakat büyük atılım 1985’te gerçekleştirildi ve bütün askerî savunma sanayii projelerinin koordinasyonu, yönetilmesi ve fikrî platform olma işlevi gören Savunma Sanayi Müsteşarlığı kuruldu.
1985’te TSK’nın ihtiyaçlarının yerli imkânlarla karşılanma oranı yüzde 18’dir. Günümüzde ise bu oran yüzde 70 civarına yaklaştı.
Üstelik bu yüzde 70’in içerisinde artık sadece postal, kamuflaj, tüfek mermisi değil; helikopter, savaş gemisi (korvet), tank, kısa menzilli balistik füze, İHA-SİHA gibi yüksek teknoloji ile çalışan silahlar da mevcut.
Ardından HAVELSAN (1982), TUSAŞ (1984), ROKETSAN 1988 gibi yerli imkânlarla silah üreten kurumlar, Türkiye’yi 2000’li yıllarda kendi silahını üreten ve kullanan bir ülkeye dönüştürdü. Fakat şunu vurgulamak gerekir ki, siyasî irade desteği, bu kurumların başarısının arkasındaki en temel itici güçlerden biridir.
Savunma ve muharebe silahları itibariyle neredeyse tamamen dışa bağımlı olan Ülkemiz, özelikle son 5 yılda adeta büyük bir sıçrayışla yerli ve milli silahlarını üretebilen sayılı ülkeler arasında girmiştir.
Türkiye’de ilk defa 12-13 Aralık 2018 tarihlerinde Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanlığı tarafından, Cumhurbaşkanlığı himayelerinde “Küresel Güç Türkiye” teması ile Türk Savunma Sanayii tarafları bir araya getirmiştir.
İşte bu tarih, Ülkemiz için her türlü en ileri teknolojilerle Milli savunma ve muhabere araçlarını üretmek hususunda adeta start anı olmuştur.
Tarihî süreci bugüne getirdikten sonra;
TSK’nın Zeytin Dalı Harekatı’ndaki en büyük vurucu unsurlardan olan T-129 ATAK taarruz-taktik keşif helikopterine bakalım.
TSK’nın Zeytin Dalı Harekâtı kapsamında gerçekleştirdiği en önemli hava taarruz unsurlarından biri de T-129 ATAK Taarruz-Taktik Keşif Helikopteridir.
ATAK’ın bazı parçalarının yerli üretim olmadığına dair bazı çevrelerce eleştirileri olmaktadır ki, bunların askerî açıdan bir mantığı yoktur.
Zira hangi parçanın nerenin üretimi olduğundan ziyade, bu parçaların ve ünitelerin mülkiyet hakkının kimde olduğunun önemi vardır.
Örneğin dünyanın en ünlü antibalistik füzesi olan Patriot’ların kanatçık parçaları ROKETSAN tarafından yapılmaktadır. Ama bunun ABD’nin Patriot satışlarını kısıtlaması ile ilgili herhangi bir belirleyiciliği yoktur. Çünkü mülkiyeti ABD’dedir. Dolayısıyla mülkiyet kimdeyse parçanın kim tarafından üretildiğinin, en azından dışarıya satış durumunda hiçbir önemi yoktur.
Diğer taraftan bu kadar büyük ve tahmin edilemeyen bir hızla gelişmekte olan Türk Savunma Sanayii’nin ilerleyen yıllarda uçak-helikopter motoru ve turbofan jet motoru gibi kilit parçaları da bu gibi projeler sayesinde yapabilecek mühendislik altyapısına kavuşacağı aşikârdır.
T- 129 ATAK projesinin sağlamış olduğu mühendislik tecrübesi ve kalifiye eleman gücü sayesinde Türk Savunma Sanayii ATAK-2 projesini ele almaya başladı.
ATAK helikopterinin genel vaziyetinden, TSK’nın Zeytin Dalı Harekâtı kapsamında ATAK’tan nasıl istifade ettiğine geçiş yapacak olursak, ATAK’ın vurucu gücünün piyade birliklerinin işini çok kolaylaştırdığı söylenebilir. Maksimum 281 km/saat sürate ulaşabilen ATAK Helikopteri, 20 mm. çapında 500 adet top mermisi taşıyabilmekte, bu top sayesinde de yakın muharebe halinde olan piyade unsurlarına hassas atış desteği sağlayabiliyor. Sahip olduğu 8 adet UMTAS/OMTAS (uzun-orta menzilli tanksavar) füzesi taşıyan podlarıyla zırhlı düşman unsurlarına karşı üstün ateş gücü sağlıyor. Nitekim TSK Zeytin Dalı Harekâtı’nda zırhlı-zırhsız kara platformlarına karşı bu füzelerle ağır zayiat verdirdi.
T-129 ATAK Helikopteri, taşıdığı 76 adet 70 mm.lik klasik roketleriyle de yakın destek gücünü arttırdı. Yine 16 adet Cirit füzesi ve kendisini hareketli hava hedeflerine karşı koruyan havadan havaya (air to air, hava-hava angajmanlı füze) füzelerle de hava emniyetini sağlamakta ve 2 adet 294 kg.lık yakıt tankına sahip olan T-129 ATAK Helikopterleri için, Türk Savunma Sanayii’nin yükselen değeri HAVELSAN, milli imkânlarla ATAKSim projesi kapsamında ATAK simülatörü geliştirmiş ve pilotların uçuş öncesi simülatörle yapacakları eğitimle de kendilerini gerçek uçuş öncesi hazırlama imkânı sağladı.
İsmail Hakkı Kavurmacı