İsmail Hakkı Bursevi Hazretlerinin Kabri, Tuzpazarı Mahallesi Ürün Caddesinde İsmail Hakkı Bursevi Cami Haziresinde yer almaktadır. Caminin bulunduğu alan ve çevresine, 1723 yılında tekke, semahane, çilehane, misafirhane ve müştemilâttan oluşan yapılar topluluğu, İsmail Hakkı Bursevî tarafından yaptırıldı.
Yapılardan, dergâhın kurucusu İsmail Hakkı Bursevî'nin oturduğu ev ve misafirhane zamanla yıkılmıştır. Eskiden semahane olarak kullanılan iki katlı yapının üst katı ise cami olarak kullanılmaktadır.
“İsmail Hakkı Tekkesi”, "Hikmetîzâde Dergâhı" veya "Sırrî Zaviyesi" adlarıyla da bilinen yapılar topluluğu 1925’te tekkelerin kapatılmasına kadar hizmet vermiştir.
Cephesinin ve çatısının görünümü 18. yüzyıl özelliklerini taşımaktadır. Kuzeyde 1723 tarihli çeşmesi yer almaktadır. Cami bahçesine girdiğimizde çeşme hemen dikkatimizi çekti ve bu çeşmeden su içtikten sonra, Caminin arka tarafında yer alan, Caminin Haziresine geçtik.
Hazirede; Şeyh İsmail Hakkı Bursevî’nin kabri başta olmak üzere, aile bireylerinin ve dergâh şeyhlerinin mezarları bulunmaktadır. Etrafı demir parmaklıklarla çevrili, üstü açık kabirde İsmail Hakkı Hazretlerinin 1725 yılında vefatını bildiren Celvetî sarıklı mezar taşı ve ayak taşı vardır.
Cami ve çevresindeki yapılar, 1843, 1900, 1964, 1978 ve 2005 yıllarında onarım görmüştür.
İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri, mutasavvıf, Celvetî şeyhi, müfessir, şair olarak bilinir.
Tefsir, hadis, tasavvuf, şiir, hutbe, gramer gibi birçok dalda çok sayıda eser verdi. Yaşadığı devre göre oldukça sade bir üslûp ve lisan kullanmıştır.
Bursa’da yaşadığı için Bursevî; bir müddet Üsküdar’da ikamet ettiği için Üsküdârî; Celvetiyye tarikatına mensup olduğu için Celvetî mahlaslarıyla anılmış olsa da, bilhassa Bursevî namıyla bilinir.
İstanbul'un Üsküdar ilçesinde mukîm, Bayramiyye tarikatının Celvetiyye kolunun kurucusu Aziz Mahmut Hüdâyî'nin halifesidir.
İbnü’l-Arabî, Sadreddin Konevî ve Mevlana Celâleddîn Rûmî çizgisinde bir tasavvuf anlayışına sahip İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri, vahded-î vücûd anlayışının Anadolu topraklarında yayılmasında etkili olmuştur.
Yirmi seneden uzun süre çalışarak meydana getirdiği Rûhu'l Beyan başlıklı Kur'an-ı Kerîm tefsiri, Osmanlı döneminde yazılan tefsirlerin en önemlilerinden birisi olarak kabul edilir.
Bugün Bulgaristan sınırlarında bulunan, Osmanlı İmparatorluğu'nun Rumeli eyaletinde Burgaz şehrine bağlı Aydos kasabasında 1653’te dünyaya geldi. Baba tarafından tasavvufa aşina, anne tarafından da ilmiyye sınıfına mensup bir aileden gelmekteydi. Şiirlerinde Hakkı mahlasını kullanmış; ilmî eserlerinde ise İsmail Hakkı olarak tanınmıştır.
Babası Mustafa Efendi, İstanbul Aksaray'da yaşamakta iken 1652 yılında İstanbul Esir Hanı'nda çıkan büyük yangında evi yanıp kül olunca Aydos'a yerleşmişti. Yedi yaşında Annesi Kerime Hanım'ı yitirerek öksüz kalan İsmail Hakkı'ya Aydos'ta büyükannesi baktı.
Yedi yıl Edirne'de öğrenim gördü. Edirne'deki öğrenimini tamamlayınca İstanbul'a gitti ve Fatih'teki Atpazarı Meydanı'nda bulunan Kul Camii'nin imamı olduğu için Atpazarı şeyhi olarak tanınmış Celvetî şeyhi Atpazarî Osman Fazlı'ya intisap oldu.
1675'te şeyhin halifesi olarak Üsküp'e gitti ve vaazlar verdi. Bu dönemde Üsküp müftüsünü ve şehrin bazı ileri gelenlerini eleştirmesi nedeniyle birçok kişiyi karşısına aldı. Üsküp'te altı yıl kaldıktan sonra muhaliflerinin etkisi ile önce Köprülü'ye nakledildi, sonra Ustrumca'da görev yaptı.
Bursa halifesinin ölümü üzerine 1684-1685 yılında Bursa'ya yerleşti ve onun yerini aldı. Ulucami'de ve diğer bazı camilerde vaaz verdi. Vaazlarında Kur'ân-ı Kerîm'i Fatiha Suresi'nden başlayarak tefsir etmiş; vaazda söylediklerine tasavvufî yorumlar ekleyip şiirler zikrederek yazıya geçirmiştir. Rûḥu’l-beyân (1705) adlı tefsiri bu şekilde tamamlandı.
Her sene Şeyhi Osman Fazlı'yı İstanbul'da ziyaret eden Bursevî, Osman Fazlı'nın Mağusa'ya sürgün edilmesi üzerine 1689-1690 yılında onu Mağusa'da ziyaret etti. Bu ziyaret sırasında şeyhi onu kendisi yerine tayin etti.
Bursevî, Sadrazam Elmas Mehmed Paşa'nın daveti üzerine Padişah II. Mustafa'nın I. ve II. Avusturya seferlerine katılıp vaazlarıyla askere cesaret verdi.
İki defa hacca gitti (1700 ve 1710 yılları). Üç yıl Tekirdağ'da, üç yıl Şam'da yaşadıktan sonra İstanbul'a yerleşti, Üsküdar'daki Ahmediye Camii'nde vaizliğe başladı. Celvetiyye tarikatının merkezini Üsküdar'a taşıdı. Birçok paşa, vezir ve devlet adamıyla görüşmelerde bulundu; Damat İbrahim Paşa kendisine bir ev hediye etti.
Dostlarının daveti üzerine 73 yaşında iken Bursa'ya döndü ve eser yazmakla meşgul oldu. Bursa'da Tuz Pazarı civarınd Cami-i Muhammedi adını verdiği bir cami ve bir tekke yaptırdı. 20 Temmuz 1725'te Bursa'da öldü. Vasiyeti gereği tekkesinde toprağa verildi.
Tasavvufi görüşleri
İsmail Hakkı Bursevî, Şeyh Üftade, Aziz Mahmud Hüdayi ve Atpazarî Osman Fazlı Efendi’den sonra Celvetiyye tarikatının en önemli ismi kabul edilir.
Vahdet-i vücud anlayışının Anadolu toprakları üzerinde yayılmasında rolü olmuştur bir kişidir. Bu görüşü herkesin anlayabileceği örneklerle, Ayet ve Hadislerle destekleyerek vahdet-i vücûd anlayışının şerîat dışı bir görüş olmadığını dile getirmesi, görüşlerinde aşırı giden bazı akımları eleştirmiş olması sayesinde devrin uleması ve halk nezdinde fazla olumsuz bir tepki görmemiştir.
Osmanlı âlim, müfessir ve şeyhleri içinde eserlerinin çokluğuyla tanınan İsmail Hakkı Bursevî, Kutub Osman Efendi'den de ders almış, 1685'te Osman Fazlı Efendi'nin tayin etmesiyle Bursa'ya gidişinden sonra orada Mevlânâ'nın Mesnevi’sinden alıntılarla zenginleştirdiği sohbetleriyle büyük şöhret kazanmıştır.
Hayatının yirmi üç yılını adadığı Rûhu'l Beyan isimli tefsirinin de büyük bir kısmını burada yazdı. Arapça kaleme aldığı Rûḥu'l-beyân'ın yazımı 3 Eylül 1705'te, Ulu Cami'de vaaz olarak halka aktarımı 17 Eylül 1705'te tamamlandı; tefsirin hatim meclisine büyük bir kalabalık katıldı. Pek çok hikâye ve menkıbeye yer vermesi eserin halk arasından yaygınlık kazanmasını sağlamıştır.
Vaktinin tamamını tefsirle geçirmemiş, Rûḥu'l-beyân'ı yazarken başka hacimli eserlerde meydana getirmişti. Mesnevî’sinin birinci cildinin ilk yedi yüz kırk sekiz beytini açıkladığı Rûhü’l-Mesnevî, bu eserlerden birisidir. Son yapıtı olan Kitab-el Netice'de, insanın kendi yanlışlarına karşı eleştirel, ama başkalarınınkine karşı hoşgörülü ve sevecen davranabilmesinin en büyük ahlâk ilkesi olduğunu savunmaktadır.
İsmail Hakkı Bursevi Hazretleri’nin ölümünden sonra oğlu Şeyh Bahaeddin Efendi, Şeyh Bahaeddin Efendi'nin çocuğu olmadığı için onun ölümünden sonra halifelerinden Hikmetî Mehmet Efendi dergaha şeyh olmuştur. Bundan sonraki dönemlerde dergâhta şeyhlik yapanların hemen hemen tamamını Hikmetî Mehmed Efendi ve onun soyundan gelenler oluşturmuştur.
Eserleri
Yüz otuza yakın eseri vardır. Bazı eserler kendisine yanlış atfedildiğinden, bazı eserlerinin birden fazla ismi olması nedeniyle karıştırıldığından eserlerinin sayısı tam olarak bilinmez. Eserlerinin çoğu Türkçe, kırk kadarı Arapçadır. İslâmî ilimlerde derin bilgiye sahip bulunması ve çok sayıda eser vermiş olmasına rağmen tasavvuf sahasında şöhret bulmuş olan Bursevî'nin en ünlü eseri Ruhu'l-Beyan adlı ünlü Arapça Kur'an tefsiridir.
Hemen hemen bütün eserlerinde yeri geldikçe nesre ara verip nazıma yer vermiştir. Şiirleri bir divanda toplanmıştır. Sanat anlayışı da dini esaslara ve tasavvufi düşünceye dayanmaktadır. Divanının yanı sıra şiir şerhi niteliğindeki "Kitâbu’l-Envâr, Kitâbü’nNetîce, Tuhfe-i Atâiyye, Tuhfe-i Ömeriyye, Ferâhu'r-Rûh ve Silsilenâme adlı eserlerin yazarıdır.
Bursevi'nin bestecilik yönü de vardır. Kendisinin ve mürşîdi Aziz Mahmud Hüdayi'nin bazı şiirlerini bestelemiştir.
Ziyaretin ardından, İsmail Hakkı Bursevi Cami yakınlarındaki, otantik bir çay ocağında çay molası verdik. Çayler şirketten :=)