• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/ihkav
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=05558782155
  • https://twitter.com/ebibsa
  • https://www.youtube.com/user/ebibsa
Hava Durumu
EBR Medya & Ajans

ebr logo

Koloni Youtube
İkinci ticari uydu
Üyelik Girişi
Haberler
Site Haritası
Takvim

‘Mumyalanmış Dil’dir Düşünmenin Düşmanı -1-

Dilin mumyalanması, dondurulması demek ise, bireyin düşünme mekanizmasını iptal ederek, kendisini, kendisi gibi bir beşerin iradesine bağlaması demektir.

Mağripli ünlü düşünür Muhammed Abid el Cabiri“Lafız eksenli irrasyonal (tasavvufi) gelenekte dil, (anlam) mumyalanarak dondurulmuştur!” diyor. Burada ödünç alarak kullandığım cümlesine tasavvuf ve anlam kelimelerini kendim kattım. Eserinin bütününü okuyanlar, bu iki kelimenin orada mündemiç olduğunu rahatlıkla görebilirler.

Neden böyledir; çünkü söz konusu bu “irrasyonel” geleneğin hangi metnini açarsanız, hangi sohbetine katılırsanız, iman ile akletmeyi daima birbirinin zıddı iki beşeri eylem gibi okur/dinlersiniz.

Dilin mumyalanması, dondurulması demek ise, bireyin düşünme mekanizmasını iptal ederek, kendisini, kendisi gibi bir beşerin iradesine bağlaması demektir. Doğrudan bağlanma da denilebilen bu irtibat, rabıta diye de bilinmektedir.

Batı Alman sosyalist liderlerinden August Bebel’in, dilimize, İslâm Kültürü Dönemi ve Rönesans adıyla çevrilmiş eserinde, Son İlahi Kelam’ın, Peygamber tarafından yazıldığı, onun sara nöbetleri sonrasında ortaya çıktığına dair iddialar vardır. Özetle Bebel, bütünüyle Peygamberlik kurumuna başından beri inanmadığını açıkça dile getirmektedir. Ancak bahsi geçen eserinde, dünya kültür ve medeniyet tarihine, değişim ve dönüşümlere, hülasa büyük Rönesans’a, Müslümanların katkılarını öve öve bitiremez. Hıristiyanların ise yıkanmamayı erdem sayan, boşanmayı yasaklayan, insanlık adına kendilerine göre öteki saydıkları herkese, zalim ve vahşice davranan kimseler olduklarını, tarihi kayıtlara dayanarak nakleder.

İman ve Düşünme

August Bebel şöyle söylüyor: “Avrupa’da, düşünce özgürlüğü hareketinin ortaya çıkışının atfedildiği yeni bir dönemi başlatan büyük reformcu Luther, Araplardan dokuz yüz yıl sonra, ‘lanetli fahişe akıl’a karşı vaazını vermiş, bütün (akla dayalı) yazılar için sansür konulmasını, dini konularda kendisinden farklı düşünenlerin sürekli izlenmesini talep etmiştir.”

Araplar dediği söylemin sahibi Ebul Âlâ Maâli’den (Maarri olabilir) alıntılandığı söylenen söz ise şöyledir: “İnsanlar ikiye ayrılır: ya akılları vardır inançtan yoksundurlar ya da inançları vardır akıldan yoksundurlar.”

Avrupalı hem de dindar bir papaz ile Müslümanlık iddiasındaki şairin buluştukları nokta, imanın ilim ve düşünce yerine saçma bir kurgu ve belki kuruntudan ibaret olduğu mudur?

August Bebel, rasyonalist okul saydığı Mutezile ekolünü ayrı tutarak, son derece yanlış anladığı bir yargıya varır. Güya Abbasi halifeleri tanrıtanımazdırlar. Kur’ân halik mi yoksa mahlûk mu tartışmasını, sanki Mutezile ekolü ‘mahlûktur’ derken, onu peygamber yazmıştır iddiasına indirgemiştir. Bir noktaya kadar onu yanılgısında mazur görmek mümkündür.

Peki, iman ile düşünmenin çeliştiğini zanneden Müslüman unsuru mazur görülebilir mi? Fransız gazeteci Charles Mismar, Müslüman muhitlerindeki seyahatleri ve bunları anlattığı hatıralarıyla tanınır. Onun tespiti önemlidir:

“Hıristiyanlar âlim oldukça, Müslümanlar da cahil kaldıkça dinden çıkarlar.”

Düşünce ömrüm boyunca söylemekten ve yazmaktan hiç usanmadığım bu minvaldeki hakikate rağmen, Müslüman muhitlerde hâlâ ve ısrarla, iman ile düşünmenin birbiriyle çeliştiğini benimseyen, iddia edenlerin sayısı azalmadı ve ben usanmadım ama maalesef onlar utanmadı. Utanmadı diyorum çünkü Allah’ın Kelamı’nı ne vakit elime alsam, bana durmaksızın düşünmemi öğütlediğini görür, Allah’a hamd ederim. Onlar adına da ben utanırım.

İşitileni, okunanı, söyleneni dinleyerek, düşünerek eleştirmek, ona göre değerlendirmek yerine, beğenmemişse karalamayı/yaftalamayı seçmek, beğenmişse de gözü kapalı hemen iman manzumesine katmak, böylece inancın içerisine yoruma açık, bilgi ve tartışmaya müsait mevzulardan herhangi bir tarafını eklemek… Türkiye’nin köylü değil, ümmi değil ne yazık yarı okumuşlarının ahvali budur.

Bir şehrimiz belediyesinin hem de kültür işlerinden sorumlu üyesi, hiçbir kitabını okumadığı, tek bir konuşmasını dinlemediği, ancak kendince itimat ettiğini söylediği bir şahıstan işittiği kadarıyla, Müslüman bir insan hakkında tekfir edici dil kullanırsa, bunu nasıl açıklamak gerekir?

Keyfini kaçıran, hazlarına dokunan, meşrebine münasip düşmeyenleri olur olmaz ortamlarda, dinden çıkmak, hatta yeni zamanlarda Fetöcülük, sünnet düşmanı, mezhepsizlik gibi muğlâk ithamlarla karalamak, bir kültür insanına ne kazandırır?

Bir kelamı kibarda şöyle söyleniyordu: “Size, insanı yaşatmak, onu öldürmekten daha sevimli gelmiyorsa; düşünün, çok düşünün!” İnsan her tür silahla öldürülür, bunların belki de en fenası iftira ve itham silahıyla öldürmeye çalışmaktır.

Sizin gibi düşünmüyor, sizin mezhebinizi, meşrebinizi benimsemiyor diye insanları dinden çıkmış saymak, mezhep ve meşrebi din edinmektir ki böylesi itham sahipleri durup kendi dindarlıklarını sorgulamalıdırlar!

Türkiyeli mistiklerin çokça okuduklarını söyledikleri ve besbelli hiç anlamadıkları Celalettin Rumi ne diyordu: “Herkes aynı fikirdeyse hiç kimse düşünmüyor demektir.”

O hâlde serbest bırakılmalı insanlar, düşünsünler, farklı kanaat sahibi olsunlar, yeter ki kişisel fikirlerini din diyerek imana dâhil etmesinler. Dahası kimseyi de böyle isimlendirilmemesi gereken imana (yoruma) davet etmeye hatta zorlamaya kalkışmasınlar.

DEVAM EDECEKTİR 


Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar34.413134.5510
Euro36.357136.5028
Saat